Sok-woo, işinden başını kaşımaya fırsat bulamayan, kızını sürekli ihmal eden bir babadır. Doğum gününde kızının ısrarları üzerine, onu, eski eşinin yanına bırakmak için Seul’den kalkıp Busan’a gidecek olan trene gönülsüzce biner. Tren tam kalkmak üzereyken, sıra dışı bir virüsten etkilenen genç bir kadın, trendekilere virüsü yaymaya başlar. Virüsün bulaştığı herkes, teker teker zombiye dönüşür. Sebebi belirlenemeyen virüs, tüm ülkeye yayılırken, hızla Busan’a yol alan trende de Sok-woo, kızı ve daha birçok yolcu amansız bir hayatta kalma mücadelesine girişir.
Babasına hayran bir kız çocuğu olan dokuz yaşındaki Jin-hee, babası tarafından Seoul yakınlarında bir yetimhaneye geri alınmamak üzere bırakılır. Fakat Jin-hee babasının bir gün döneceğine inanmaktadır ve bu inançla bırakıldığı yere uyum sağlamamakta direnir. Evlat edinmek üzere batılı çiftlerin ziyaretlerde bulunduğu yetimhanede artık bekleyiş hakimdir. Koreli yönetmen Lecomte’un kendisi de çocukken evlat edinilerek Fransa’ya götürülmüş ve film de yönetmenin kendi anılarından esinlenerek yapılmıştır.
1990’larda ülkeyi vuran iç savaş sırasında Kuzey ve Güney Kore büyükelçilik personelinin Somali’ye kaçışını anlatıyor. 1991 yılında Somali’nin başkenti ve en kalabalık şehri Mogadişu, iç savaşla parçalandı. Hem Kuzey hem de Güney Kore Büyükelçiği’nin personelleri, Mogadişu’dan kaçabilmek için zorlu bir mücadeleye girişir.
Chi-ho, Kyung-jae ve Dong-woo liseden arkadaşlardır. Chi-ho tek amacı kızları ayartmak olan çapkının teki, Kyung-jae kızların bulunduğu bir ortamda aşırı utangaç olan oldukça başarılı bir öğrenci, Dong-woo ise gerçekliğin baskısıyla baş etmeye çalışan ve karikatürist olmayı arzulayan biridir. Hikayemiz 3’ünün liseden mezun olmasıyla başlar.